ERBAA TARİHİNİN VE ERBAA BÜYÜK CAMİ'NİN 1400'LÜ YILLARA UZANAN HİKAYESİ
ERBAA TARİHİNİN VE ERBAA BÜYÜK CAMİ'NİN 1400'LÜ YILLARA UZANAN HİKAYESİ
Erbaa'da mimari yapısı depremlere ve zamana yenik düşmüş ancak adı yaşatılan bir eserimiz vardır. Büyük Cami. Şu an Erbaa'nın en büyük ve merkez camisidir. Yapının inşası on yıl kadar sürmüş ve 1996 yılında bitirilmiştir. Öncesinde aynı yerde, aynı adı taşıyan daha küçük bir cami vardı. O küçük yapının adı yine Büyük Cami idi. Sebebi mi? Sebebin sırrı; arşiv belgelerinde, araştırmacıların makaleleri arasına gizlenmiş detaylarda, Erbaa eşrafının sandıklarına muhafaza edilmiş ve ortaya çıkacağı günü bekleyen tozlu fermanlarda ve beratlardadır.
Büyük Camii'nin hikayesi için mazinin perdesini aralayalım öncelikle. Büyük Camii'nin eski Türkçedeki karşılığı Cami-i Kebir'dir. Eski kasabada bu adı taşıyan merkez caminin adı da Camii Kebir'dir. Hatta Cami-i Kebir sadece bir camii değil vakıf olarak tesis edilmiştir. Cami 1942 depremine yenik düşse de yeni Erbaa inşa edilirken bu caminin adı yeni şehre Büyük Cami olarak taşınmıştır. Eski kasabadaki yapı bir külliye şeklinde inşa edilmiş olup içerisinde dükkanları ile bir de medresesi mevcuttur. Bu yapılar eski kasabadaki muhite de adını vermiştir. Eski Erbaa'nın iki müslim mahallesinden büyük olanın adı Kebir diğerinin adı ise Cedid'tir. Kasabada bir de gayri müslim tebaanın yaşadığı Sucuklu Mahallesi bulunmaktadır.
Büyük Camii yani Cami-i Kebir ile ilgili karşılaştığımız ilk arşiv belgesinin tarihi 1721'dir. (Devlet Arşivleri'nin Osmanlı Arşivi AE.SAMD. III.00229.21990.002) Bahsi geçen arşiv belgesinde İrek (Erek için kullanılan eski isim) kasabasındaki Cami-i Kebir Vakfı imamlık görevinin Hasan'dan alınarak kardeşi Hafız Hüseyin'e tevcih edildiği yazılıdır. 1838 tarihli başka bir arşiv kaydında ise Osman oğlu Hüseyin'in kendi rızasıyla imamlık görevinden çekilmesi üzerine imamlık ve hatiplik görevinin Ömer oğlu Seyyid Abdurrahman'a tevcih edildiği yazılıdır. (Devlet Arşivleri'nin Osmanlı Arşivi Hat 1612/5) Aynı görevlendirme ile ilgili 1839 tarihli bir beratın orijinali vakıf mütevelli ailesinin torunlarından Dr. Abdurrahman Alim Ateş tarafından muhafaza edilmektedir. Yine aynı ailede muhafaza edilen 18 temmuz 1774 tarihli, Sultan 1.Abdülhamid'in tuğrasını taşıyan bir beratta ise: "İrek kazâsında vâki' sâhibeti'l-hayrâtdan Hanım Hatun'un binâ eylediği Câmi'-i Kebîr'de öşr-i mahsûl vazîfe ile hatîb olan..." ifadeleri kullanılmıştır.
Hanım Hatun ismi 1574 tarihli Sivas Mufassal Defterinde de geçmektedir. Buradaki kayıtlara göre Hanım Hatun Kudüs'te büyük bir Medrese yaptırmış,bu medresenin masrafları içinde vakıf kurmuştur. Vakfın Bolu'da Hayrabolu'da mülkleri bulunmaktadır. Aynı vakfın masraflarına gider olarak Sivas'a bağlı Sonisa kazasına tabi Irak (Erbaa), Bozyaka (Şu anki Erbaa Devlet Hastensinin olduğu muhitin adı Bozyaka'dır), Yenice, İnbat ve Taşabad kazasına tabi Kuruçay, Milal, Keydoğan, Taruma, Belki, Timurtaş ile Niksar kazasına tabi Ladicak, Bozköy, İbsimre, Bedze, Alis, Kemkes, Ohtap, Yaroba, Marolgan, Yolaltı, Dertlü köyleri ile Kuruköprü mezraasının tahsis edildiği bilgisi yer almaktadır.
Erbaa'da yer alan Cami-i Kebir'in Hanım Hatun tarafından inşa edildiği beratlara da yansımıştır. Değirmenli köyünde de yine Hanım Hatun tarafından bir adın taşıyan Hanım Hatun Cami inşa edilmiş ve caminin masrafları için Hanım Hatun Camii Vakfı kurulmuştur. Değirmenli köyünün ve Ahur (Tosunlar) köyünün gelirleri de bu köydeki caminin masraflarına tahsis edilmiştir. Ayrıca Değirmenli köydeki Hanım Hatun Camiinde görevli imam ve hatiplerin yanı sıra cüzhan (cüz okuyucuları) ve eczahan (eczacı) görevlendirmeleri için de görevlendirmelere ve ödeneklere yer verilmiştir. Bu durum yapının sadece ibadet amaçlı kullanılmadığını sosyal bir yönün de bulunduğunu göstermektedir.
Peki, yöremizde gücü bu kadar hissedilen Hanım Hatun kimdir?
Gerçek adı İsfahan Şah olan Hanım Hatun, Osmanlının kuruluş yıllarında Kütahya ili Tavşanlı ilçesinde türbesi bulunan dönemin hatrı sayılır kişilerinden Şeyh Dedebali'nin kızıdır. İsfahan Şah, Çandarlılar olarak bilinen aileye gelin olmuş, Vezir-i azam Kara Halil Hayrettin Paşa'nın oğlu daha sonra yine Vezir-i azam olacak İbrahim Paşa ile evlenmiştir. II. Murat döneminde kocası Vezir-i azam olunca oğulları Mahmut'u Sultan Çelebi Mehmet'in kızı ve II. Murat'ın kız kardeşi Hafsa Sultan'la evlilik yapmıştır. Bu evlilik sayesinde sarayla akrabalık da kuran İsfahan Şah, Kudüs henüz Osmanlılar tarafından fethedilmeden önce 1427 yılında Kudüs'te inşa ettirdiği medresenin giderleri için Osmanlıya yeni katılmış olan Erbaa yöresindeki yukarıda sıralanan köyleri bu medresenin yaşaması için vakfetmiştir. İsfahan Şah'ın yani Hanım Hatun'un eşi Vezir-i azam İbrahim Paşa'nın diğer eşinden eşinden oğlu olan Çandarlı Halil Paşa da 24 yıl Fatih Sultan Mehmet'in sadrazamlığını yaptıktan sonra İstanbul'un fethinden kısa bir süre sonra idam edilecektir.
Biz yöremize dönelim. Osmanlı hanedanı ile dünür olan, sadrazam gelini ve yine sadrazam eşi olan Hanım Hatun'un yöremizle bağı nereden gelmektedir?
İlçemize bağlı Çandır köyü bulunmaktadır. 1574 tarili Sivas Mufassal Defterinde Sonisa'ya tabi Çandır köyünün Ahi Mustafa zaviyesine ve Konaş Baba Çiftliğine sarf olunduğu yazılıdır. Yine Çandır köyünün Hayrettin Paşa evladı mülkü olduğu bilgisi yer almaktadır. Acaba bu Hayrettin Paşa, Hanım Hatun'un (İsfahan Şah) kayınpederi Kara Halil Hayrettin Paşa olabilir mi? Ve buradan hareketle Çandır ismi Çandarlılar ailesinden geliyor olabilir mi? Diğer yandan Çandır köyünün adı 1257 tarihli bir bir vakıf kaydında Çender olarak geçiyor. Çandarlılar ailesinin kökü de Ankara ili Nallıhan ilçesinin Cendere köyüdür.
Yukarıdaki sorular asıl alanı tarih olan uzmanlarımız tarafından daha detaylı bir araştırma ile cevabını bulabilecektir.
Ve son söz: Erbaa ve çevresi kadim bir yurttur, kadrini bilmek gerek.
0 Yorum